18 Şubat 2010 Perşembe

Bıktım ben bu PC'den... Yok yani yapımcılardan...

Klavye-faremi seviyorum. Kim ne derse desin, neyi üstün görmeye çalışırsa çalışsın... Klavye-faremi her halükarda seviyorum. PC oyuncusu olmam, bunu tercih etmem aslında konsol alamamamdan kaynaklı değil, şu ana kadar gördüğüm en şişirilmemiş ve özgün platform olarak geliyor her zaman bana.

Klavye-faremi kullanarak geziniyorum yine internette, oraya buraya zıplarken, hoplarken gördüğüm bir haber beni darp etmişti! AC2, PC'ye Avrupa 4, Kuzey Amerika 16 Mart olmak üzere çıkacaktı. Tabii ki böylesine güzide bir haber darp edemez insanı, bir hafta sonra öyle bir haber geldi ki UbiSoft'tan, o gün bugündür benim için UbiZort'tan öte değiller. AC2'nin taşıyacağı yeni kopya koruma sistemi - DRM'i, her zamankinden çok farklı değildi. Yani, online aktivasyon gerektiren oyun, mesela 10 günde bir internet kontrolü yapıp oyunu doğruluyor. Lakin, UbiZort, ah o UbiZort, bunu milisaniyeye indiriyor!

Bir gün eve gelmişsiniz, internetten işinizi görüyorsunuz. Çat diye TTnet'in aptal internet hatları bir anda koruyor ve "Hadi oyun oynayayım bari!" diyorsunuz. Lâkin... Artık UbiSoft oyunlarını oynayamayacaksınız. Çünkü oyunun hem saveleri internete kaydoluyor, hem de bağlantısız bir şekilde oyunu asla oynayamıyorsunuz! Eğer oyun içindeyken internetiniz kopar ya da UbiSoft serverları geçici olarak kullanım dışı olursa bilin bakalım neler oluyor? Evet, doğru tahmin! Oyunu oynayamıyorsunuz! "Şu anda gerekli servera ulaşılamıyor, lütfen bekleyin" tarzı bir yazı ile karşılaşıyor ve tek seçeneğiniz "Kaydet ve çık" oluyor. Lâkin oyunun inceleme kopyalarından birine sahip bir ve3d editörü, oyunu oynadığı sırada UbiSoft serverlarının bir süre erişelemediği hakkında bir mesaj alıyor, evet UbiSoft serverlarına erişemiyor! Kaydedip çıkıyor. Ve geri geldiğinde tam düşündüğünüz, o Türk işi manzara ile karşılaşıyor: O kadar saat oyunu oynayıp, bir server problemi yüzünden ta oyuna başladığı checkpointten devam ediyor!.

ve3d editörü Andrew Burnes'ün yazısı: http://ve3d.ign.com/articles/news/53157/Ubisofts-Cloud-Copy-Protection-Instantly-Kills-Your-Game-Should-Your-Net-Connection-Drop

UbiSoft, başını çok kötü duvarlara çarpacaksın...


"İşte o iğrenç ekran!"



Baş baş

Biterken çalıyordu: İsmail YK - Allah Belanı Versin

15 Şubat 2010 Pazartesi

Zorluklar... Ya da öyle görülenler...

Nedendir bilmiyorum, bir yıldan uzun bir süredir Dünyaya açılmak içimden gelmiyor. Ne yapsam, ne etsem bir kötülük fırlıyor içinden. Ortaya koyduklarım değer bulamıyor, ki bunu yapan ailem olunca, soğuyorum hayattan. Neden ailemle bir olamıyorum ki diğer insanlar gibi? Neden onlarla bir olacağıma, kendilerini benden itiyorlar ya da ben onların seviyesinden daha derine düşünüyorum? Mantığı çok açık aslında; ben farklıyım! Hayır; herhangi bir ego tatmini değil yaptığım. İnsanları gözlemledikçe onlardan ne kadar farklı düşündüğümü görüyorum. Hareketleri, sarfettikleri cümleler ve zaman içinde onların derinlerine indiğimde; görüyorum farkımı. Dile dökemeyeceğim, beni onlardan manevi olarak ayıran farkları.

Dile dökemiyorum... Hiçbir yolda başarılı olmasam da, bunda başarılı olmayı dilerdim; lâkin bunu da beceremiyorum. Bir şeyler tıkanıyor içimde, ne desem de anlamayacaklar zaten. Şevkim her geçen gün iyiden iyiye bir geri çekiliş yaşıyor, hatta bunu bana değer veren insanların üzerindeki etkisni gördüğüm de; tutamıyorum kendimi... Ağlıyorum, ama bir yandan da yaşamayı seviyorum. Sevmek görecelidir tabii ki. "Umut ediyorum" demem daha doğru olur. Çünkü o ufacık umut olmasa şu an bunları yazmıyor olabilirdim, öldürdüğüm Tanrı'nın madebinde kendime ufak bir bölüm ayırmış olurdum büyük ihtimalle.

Ama işte, umut simgeleriyle son bulup ağızdan alınan ufak bir nefesle yeniden yeşeriyor. Görüler önemli, karanlığın yanı başındayken.

14 Şubat 2010 Pazar

Ho there!

Uzun zaman oldu yahu. Ne giriş, ne gidiş. Hiçbir şey yazmadan geçen aylarda bir şeyler de edinmedi zihnim, bedenim ise nefes aldı sadece. İnsanı özel kılan şeyler vardır ya, benimkisi de bu işte. Boş olmam, zihnimin benim isteğimle, başkalarının yaratıp simaladığı, gerçekliğimle uyuşmayan etmenlerden uzak, tamamen ham bir beyin. Seviyorum böyle olmayı, ne sıkırtı ve ne tıkırtı. Her şey yolunda(Yalan).

O değil de, ben SW hikayemi de tamamlamak(Evet, tek bir temele ait 9 kitaptan oluşan serimin taslağını daha tamamladım, çok yolu var onun) istemiş ve yapmamıştım. İstemiyorum nedense, içimden gelmiyor yaratmak. Hani beğenilmeyecek dürtüsü de değil bu, içimden gelmiyor. Yahu en sevdiğim şeyi yapmak bile gelmiyor içimden aylardır, yıllardır... Oyun oynamak! Evet, oyun oynamak haz vermiyor. Dışarısı, insanlar da haz vermiyor. Bilakis haz aldığım tek şey var, o da sigara ve kahve ikilisi. Ne kadar da banallar öyle değil mi? Sigara kadar öldürücü, kahve kadar bağımlılık yapan bu Dünyada dengeyi ellerimle tamamlıyorum işte. Kahve yemek borusundan, sigara ise nefes borumdan geçerken rahatlıyorum. Sanki ayaklarımı bastığım zemin kendini soyutlaştırıyor, alkolsüz sarhoş, otsuz yüksek oluyorum.

Ha güzel takipçim, canım, ciğerim... Hani diyeceksin "Merlin işi vardı, noldu o?". Zaten gönüllü olarak yazıyordum, bir de sitenin kendi kendini paraladığını görünce yazmadım bir daha. En son da üye olamayan foruma giremiyor orda, kötü oldu bu. Oysa ki ben mesaj yazacağım... Pardon, dalga geçeceğim zamanlarda login olup, iki cümle bir şeyler yazıp fıyıyordum.


İzmir'de FRP ayrı güzel!

Geçenlerde OGZ, İzmir buluşmasına gittim. Genel olarak sohbet Mario/Guitar Hero ve en çok da memeler özerineydi(Hayır, meme değil. Miğm diye okuyum siz onu. Hatta ben de Miğm diye yazayım bundan sonra). Bu miğm olayına pek bir ilgim yoktu o güne kadar lâkin bir anda bağlanıverdim. Çok eğlenceliydi çünkü. Neyse. Bu ekip ve farklı kişiler yine bir buluşmada FRP etkinliği düzenleyecekmiş. --- Evet, bekleriz!

Cidden, bunu demek için yazdım :D

Her neyse efendim, güzel oldu böyle yazmak. Aklımda yazmaktan sıkılmıştım. Ve ne yazık ki yazdıkça yazasım geldiğini şu anda farkediyorum... "Açlık" bu olsa gerek...

Baş baş

Biterken çalıyordu: Nat King Cole - Unforgettable