13 Eylül 2009 Pazar

Blogger'a merhaba!

Şimdi benim buraya mı kaydı kaymam gerekiyor? Gibi gerizekalı ve seviyesiz, haşmin ve hınzırlığın en ücra köşelerinin pörtlemiş gözlerinden çıkan bir espriyle şimdiden germeyeyim ortamı. Ben istiyorum ki içimi dökeyim, çıkıp dışarıda insanlara anlatamadığımı burada anlatayım. Suyum kurusun ki, içimden gelmiyor meymeletsiz. 

Sıkıntılarımın arasından bir bıçak gibi geçen, hiç kaybolmayan o gül neşem her geçen gün biraz daha azalırken, onu büyütmek için elimden geleni yapmam gerektiğini biliyorum. En azından sanıyorum. Ama ben hala, günümün %70'ini bu aptal bilgisayar karşısında oturmuş, kendimi kaybettiğim ve dünyayı birkaç saatliğine bile olsa unuttuğum oyunlarla ilgileniyorum(Red Faction - Guerrilla da beklemediğim kadar iyi çıktı bu arada). Oyun oynamak, te amcamdan beri benim üzerime vazife olmuş ve nesilden nesile aksetmem gerektiğini düşündüğüm bir hobi. Fakat kafamı her oyundan kaldırdığımda, arkamda bir işler çeviren, yaşayan dünyayı görmediğimi, tıpkı Red Faction'daki gibi Mars'ta soluk alarak(!) isyanlarda olduğumu farzettiğim dakikalar gidiyor ve bu dünyaya döndüğümde, uzaktan görüp zorluklar yaşayan insanların, en ufağı bile olsa o zorluğa katlanamayacağımı görüyorum. 

Belki de ben paranoyaklaşıyorum, ya da insanlar yüzünden bu hale düştüm. Neredeyse bir buçuk yıl ilişkimi kestiğim Dünya, o yıllar içinde düşünmememi sağladı. Fakat yakın tarihte yaşadığım bir-iki şey sonucu, gördüklerim ve tattıklarım bana neler kaybettiğimi gösterir nitelikteydi. Düşündüm, tarttım. O koca 1.5 yıl boyunca, ne yaptığıma baktım. Oyun oynadım, güzel. Dersleri ektim, ahoy! Şahane. Haftada 2-3 kez eve 70lik şarap getirip mua godum, eyi. Bir de telefonum vardı, msn'im vardı ve ara sıra kullandığım mail sistemim mevcuttu. Kafamın içinde bunları gözden geçirdim. MSN'im, somut olarak görmediğim insanlarla doluydu ve çoğu da beni seviyordu. Mail'ime Activision'dan, Monolith gibi firmalardan turnuva mailleri geliyordu. Telefonum... İşte o hiç çalmadı! Benim değer verdiğim, her hafta boş zamanımda görmek için delirdiğim, bana getirileri var sandığım insanların beni siklemediğini, sandığım her şeyin doğru çıktığının kanıtıydı. Ben, sadece içinde yaşayan benim ve kimse hayatıma doğrudan müdahale etmiyor. Buna izinde vermek istemiyorum, ama içimde birşeyler her geçen gün fitilden kömüre, kömürden mazota dönüşüyor.

Bu kör hayatımda, sadece iki kez tatma şerefine nail olduğum birşey, aşk. Her gece, ama her gece word dosyasını yazıp, bulamadığınız ve umutsuzluğunuz beşiği olan konuda onlarca paragraf karaladığınızı ve sırf bu paragrafları hayatın içinde size atılan tokatlar gibi bir anda sildiğinizi varsayın. 

Eyaah. Bundan tiskiniyorum işte. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Daha sonra burda, naha naha burda farklı başlıklar altında Metal Gear, Prince of Persia, Terminator, Star Wars, Bisikletli Necmi ve Hoho Amca gibi şeyler yazacağım. Özellikle, Hoho Amca hakkında yazmak istediğim çok şey var.

Baş baş.

Yazarken çalıyordu: Leonard Cohen dayımdan - Hallelujah